31 Aralık 2015 Perşembe

Radyo Şirinnar’da Günün Sabah Türküsü

Radyo Şirinnar’da bu günün sabah türküsü Şanlıurfa’ya ait bir türkü. 2015 yılının son sabah türküsünü Şanlıurfa’dan seçtik. Halimiz Ahvalimiz Grubunun seslendirmiş olduğu ‘Cabur Dağdan Kuş Geliyor’ türküsü tüm dinleyenlerimize 2015 yılının son armağanı. 2016 görüşmek üzere sevgiyle ve türküyle kalın.

100 Yıl Geçse de Unutulmayacak 6 Türkü


Bazı türküler vardır ki bazen daha o gün sana yazılmış bazen de senin dilinden bir başkasına yazılmış sanırsın, ne zaman başın dara düşse açar dinlersin. 
Bazı türküler vardır bir kaç ay dinlenir sonra bir daha adı dahi geçmez. Bazıları biraz daha fazla idare eder bazılarınınsa yüzüne bakılmaz. Onları saymak bize düşmez bizim derdimiz iyiyle, en güzelle, unutulmazla. Her birimizin bugün ne dinlesek denildiğinde aklına gelen türküler vardır. İnternette bir türkü listesi açınca araya giren ve o listenin tümünün anlamını yitirmesini sağlayan mütemadiyen sevilen ve dinlenilen türküler. Elbette ‘herkesin işine kimse karışamaz’ ancak bizi müptelası eden, bir kaç türküyü sizler için derledik. Bu akşam bazı arkadaşlar kederlenmek ister diye.
İşte 100 yıl (100 değil bin geçse de unutulmaz ama) geçse de unutulamayacak 6 türkü: 
6-Neşet Ertaş-Mühür Gözlüm

5-Aram Tigran Ay Dilbere 
4-Selda Bağcan-Yaz Gazeteci
3-Ahmet Aslan-Giresun’un İçinde
2-Ahmet Kaya-Acılara Tutunmak
1- Mahzuni Şerif- Bilmem Söylesem mi 
NOT-Sıralama rastgele yapılmıştır

30 Aralık 2015 Çarşamba

Radyo Şirinnar’da Günün Sabah Türküsü




Radyo Şirinnar’da bu günün sabah türküsü Çorum yöresine ait bir türkü. İnce naif sesiyle türkülere gönül veren Nazlı Öksüz yorumuyla seçtiğimiz ‘İğdenin Dalları’ adlı siz şirinnar dostları için seçtik.

29 Aralık 2015 Salı

Onur Akın’nın Dinlemesi Gereken 5 Eseri


Protest (Özgün) mizik denince akıllara ilk gelen isimler arasında yer alır Onur Akın.
Kimi zaman Geceyi Sana Yazdım der kimi zaman Gaybana Gecelerin yoldaşı olur yanı başımızda. İşte Onur Akın’dan dinlenilmesi gereken beş eseri sizlerin beğenisine sunuyoruz.
5 Gaybana Geceler

4 Ben Yağmur Yüklü Bir Bulutum
3 Beni Bekledinse
2 Seviyorum Seni
1 Ah Kalbim

28 Aralık 2015 Pazartesi

Salkım Söğüt'de Bir Şiir



”Seni seviyorum” sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek.Eğer Can Yücel yazmış olsaydı ''seni seviyorum''diye bağırırdı diyen bircok Can Yücel sevenleri var.Bu şiirin Can Yücel ait olup olmadığı konusunda bircok rivayet var.Can Yücel dizelerine pek benzemiyor diyenler var.Biz bu güzel şiirin kime ait olup olmadığını bir yana bırakalım her kim yazmışsa yüreğine kalemiıne sağlık diyelim ve bu akşam saatlerimiz 20 :00 yi gösterdiğinde Tolga Karadağ'ın sunumuyla Salkım Söğüt programında radyo şirinnar 101.0 frekanslarında dinleyebilirsiniz.

''Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?
Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek.
Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?
”Seni seviyorum” sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek.
Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?
Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek. Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek…
Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?
Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak. Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.
Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?
Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana… Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte. Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek… Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.
Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?
Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak… Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak.
Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun?
Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz duygularımı umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek. Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak. Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde. Kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı basmak yüreğime.
Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?
Nereden bileceksin?
Sen benimle hiç olmadın ki. Olsaydın avuçlarım terlemezdi… Isırmazdım dilimin ucunu… Özlemezdim seni yanımdayken.Kıskanmazdım.
Korkmazdım yollarda yürümekten. Islanmazdım yağmurlarda… Yıldızlara aya dert yanmaz, böyle her şarkıda serhoş olmazdım.
Korkmazdım seni kaybetmekten ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize… Ve her kulaçta haykırırdım seni..
Ama sen hiç benimle olmadın ki…
YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ YA YÜREĞİN…”

Halkın Ölümsüz Ozanı Aşık Mahsuni Şerif


1940'ın başlarında, ileride 'Pir Sultanların' ölümsüzlüğünün en büyük kanıtlarından biri olacak Mahzuni Şerif, Afşin' in Berçenek Köyünde doğar.
1956yılında Berçeneğe gelen ilk okuldan mezun olur. Berçeneğin okulsuz yıllarında, Elbistan' ın Alembey Köyü' nde, Lütfü Efendi Medresesinde Kur 'an eğtimi almış, Eski Türkçe okumuş ve yazmıştır.
1957 yılında Mersin Astsubay Okulu' na gider. 17 yaşındayken babasının zoruyla dayısının kızı Emine ile evlenir. Bu evlilikten bir kızı olsa da Mahzuni bu evliliği bir mektupla bitirir.
1960 yılında Ankara Ordu Donatım Teknik Okulu' nu başarıyla bitirir. Başarısının gereği Kuleli Askeri Lisesi' ni aynı yıllarda hak etmesine karşılık, toplumculuğa ve halk edebiyatına gönül verdiği ve Alevi olduğu için ordudan ihraç edilir.
1961Ankara'da İtalyan asıllı Sovina (Suna) isimli bir kızla tanışır. Bu evlilikten Züleyha, Emrah, Ferhat adlı üç çocuğu olur. Bu yıldan itibaren, sevip gönül verdiği yoldan giderek, yüzlerce plak ve kaset yapar. Hakkında yazılan ve yazdığı kitaplar uluslararası edebi tartışmalara konu olur.
1971Mahzuni üçüncü eşi Fatma Hanım ı görür beğenir sever ve evlenir. Bu evliliklerinden Derya, Ali, Şeyda ve Yetiş adlı dört çocukları oldur. Aynı yıl olan askeri darbeden sonra kurulan Nihat Erim hükümeti nin Deniz Gezmiş ve Arkadaşlarına kıymasına dayanamayıp 'Erim Erim Eriyesin' türküsünü patlatmasından dolayı hemen tutuklanıp dört ay cezaya çarptırılır. Tahliye olur ve yeniden tutuklanır.
1972 de Gaziantep' deki evi kundaklandı. Ozanımız' ın tüm ödülleri ve arşivinin yandığı söyleniyor.
1973yılında halkı suça teşvik etmekten tutuklanır. Ankara'da Sıkıyönetim Mahkemesi'nde yargılanır.
1962 - 1988 sürecinde defalarca saldırıya uğrar, evi yakılır, mahkemelik olur, tutuklanır, hapse atılır, dövülür, dişleri sökülür...
1989-1991yılları arasında 'Halk Ozanları Derneği' genel başkanlığını yapmıştır.1997yılının haziran ayında Almanya'da beyin kanaması geçirip, Almanya 'nın Ulm Şehrinde tedavi görür.

1998yılında, 58 kaset sahibi olan Ozanımız, dünyanın yaşayan üç büyük ozanı arasında birinci sırayı aldı. Bir çok yabancı ülkede deyişleri değişik dillerde okunmuştur. Tüm türkülerinin yer aldıığı 8 kitabı bulunan Ozanımız 'ın, Bektaşı Kültürünün ve Anadolu Ezgilerinin dünyaya tanıtılmasında önemli bir yeri vardır.
2001 in başlarında rahatsızlanarak, kalp ve solunum yetmezliği nedeniyle, JFK Hospital'da yoğun bakım altına alındı. Mayıs ayında, günümüzün Pir Sultan'ı Aşık Mahzuni Şerif, bir kez daha ölümü yenmeyi başardı. Ve aynı yılın kasım ayında kendisine, ''Elhamdülüllah Kızılbaşım ve Laikim. Ben değil yedi sülalem kızılbaştır. Bir suç varsa oda dedemdedir! " dediği için, DGM tarafından dava açıldı. Duruşma 27. 12. 01 tarihinde DGM ' de yapıldı.
2002 Mayıs ayının 17 si Mahzuni Severler için kara bir gün: Evli, sekiz çocuk, dört torun sahibi olan Değerli Ozanımız 62 yaşında Almanyanın Köln Şehrinde hayata gözlerini yumdu. Bu acı ana kadar O, devletin düzenini yıkmak suçundan, hala yargılanıyordu.Şu an son ikamatkahı olan Hacı Bektaş Veli Külliyesi'nin yakınındaki Çilehane adı verilen bölgede huzur içinde yatıyor.Saygıyla anıyoruz değerli ozanımızı bize biraktığı  sayısız eserlerle hayatımıza rehber olmaya devam ediyor aslında...
İŞTE GİDİYORUM
İşte gidiyorum çeşmi siyahım
Önümüze dağlar sıralansa da
Sermayem derdimdir servetim ahım
Karardıkça bahtım karalansa da
Haydi dolaşalım yüce dağlarda
Dost beni bıraktı ah ile zarda
Ötmek istiyorum viran bağlarda
Ayağıma cennet kiralansa da
Bağladım canımı zülfün teline
Sen beni bıraktın elin dilinde
Güldün Mahzuni'nin berbat haline
Mervan'ın elinde parelense de

BAYRAM GÜNÜ
Bahar kış ile barışır
Güller biter bayram günü
Küskünler hak'ka varışır
Kinler biter bayram günü
İnsanın kökü derinde
Hak'kı vardır bir yerinde
Baykuşun bozgun dilinde
Bülbül öter bayram günü
Şu bizim köyler bucaklar
Bayramda dostu kucaklar
Hak'ka bakan kör ocaklar
Yanar tüter bayram günü
Der Mahzuni ahu zarım
Ahu zarım benim kârım
Hey bana küsen dostlarım
Artık yeter bayram günü

SAVULSUN GİTSİN
Ambargo mambargo dinleme gardaş
Gelin Amerika kovulsun gitsin
Üsleri müsleri çıksın burdan
Kendi toprağına savulsun gitsin
Bu herifler senden alır haşhaşı
Morfin eder sana açar savaşı
Boşuna vurmadan gardaş gardaşı
Bir bayram davulu çalınsın gitsin
Elin gavurunu boşa çagırma
Evdeki dövüşü ele duyurma
Seni senden, beni benden ayırma
Böyle bir memleket öğünsün gitsin
Bu topraklar bizimdir bizim olacak
Amerika bela buldu bulacak
Mahzuni bağımsız şehit kalacak
Yeter ki Türkiye'm dev olsun gitsin.

BULDUĞU ZAMAN
Gökte yıldız yerde ışık görülmez
Güneş doğup gündüz olduğu zaman
İnsanoğlu ara yerde sürünmez
Baş koyacak yastık bulduğu zaman
Çalışmadan yetim hakkını yeme
O kül kafan ile bilirim deme
Dağılır ordular, kalkar mahkeme
İnsanlık kavgasız kaldığı zaman
Bak ne hale koydun garip başımı
Zehir ettin ekmek ile aşımı
Boşa süslemeyin mezar taşımı
Mahzuni Şerif' im öldüğü zaman

ZALİMİN ZULMÜ VARSA
Karamanın koyunu
sonra çıkar oyunu
Ben artık seyredemem
devrilesi boyunu
Zalımın zulmü varsa
mazlumun allahı var
Ahım seni kül eder
vallahi billahi yar
At ölür meydan kalır
yiğit ölür şan kalır
Kör olası dünyada
can gider zaman kalır
Mahzuni bu rıhtıma
yanaşıyor son gemi
Düşenin dostu olmaz
bunu unutma emi

YORGUNUM BUGÜN
Ey doktor çekil başımdan
Gönlümden yorgunum bugün
O yar bana inanmıyor
Dargınım bugün, dargınım bugün
Geçen günüm aylar gibi
Eğilmişim yaylar gibi
Coşup giden çaylar gibi
Durgunum bugün, durgunum bugün
Bu yol gider vara vara
Etrafını yara yara
Eski sevdigim dostlara
Kırgınım bugün, kırgınım bugün
Der Mahzuni bile bile
Taşa tutu beni hile
Aşık oldum azraile
Vurgunum bugün, vugunum bugün.

CANANIM
Bana yücelerden seyreden dilber
Siyah kirpiklerin ok mu cananım
İnsaf et yüzünü yüzüme dönder
Istırabın sonu yok mu cananım
Gönül sevdi benim günahım nedir
Yandım ateşine bunca senedir
Mecnun'un derdinden derdim fenadır
Bu derdin dermanı yok mu cananım
Bu dünya misaldir çatısız hana
Ebedi kalmadı şah'a sultan'a
Deryanın içinde bir damla bana
Bu da Mahzuni 'ye çok mu cananım.

AĞLAMA
Kader böyle imiş böyle yazılmış
Gidiyorum kara gözlüm ağlama
Mezarımız gurbet ele kazılmış
Gidiyorum dudu dilim ağlama
Ceylan bakışını üzme boşuna
Kurbanlar olayım gözün yaşına
Keder yakışmıyor hilal kaşına
Gidiyorum kara gözlüm ağlama
Emanet eyledim benli kuzumu
Arkalarda koyma benim gözümü
Getir ver çalayım kırık sazımı
Gidiyorum kara gözlüm ağlama
Mahzuni Şerif 'im yollar göründü
Garip başım dertten derde büründü
Fadime'm duvağın yerde süründü
Gidiyorum kara gözlüm ağlama.

BARIŞAK
Ömrümün serdar'ı gönlümün şah'ı
Sana bu günlerde noldu barışak
Gönderme ardımdan ahu imamı
Bahar geldi bayram oldu barışak
Ben giderim gönül senden gitmiyor
Kuru çöl'de mavi sümbül bitmiyor
Küsenlere mevlam yardım etmiyor
Ömür bitti çile doldu barışak
Kara zülüflerin dökmüş kaşına
Ben seni sevmedim boşu boşuna
Gücenmek günahtır mezar taşına
Farzet ki Mahzuni öldü barışak

GERİ DÖN
Düşündükçe kan ağlıyor gözlerim
Onbeşinde bahar günüm geri dön
Birbirini tutmaz oldu sözlerim
Nerdesin pirim benim geri dön
Göçüm kalkmış Acemistan hoyunda
Sülalem sulanmış Dersim soyunda
Dünyaya gelmiştik Zeynel soyunda
Hemen gitme tatlı canım geri dön
Varıp gidip Elbistana karışsam
Ben kimim ki Yaradanla yarışam
Mahzuni'yem kırdım isem barışam
Yandı Kerem Aslı Hanım geri dön

ÇEKER GİDERİM
Ben de bir peygamber olmuş olsaydım
Birlik tohumunu eker giderdim
Önce yasaklardım kula kulluğu
İnsan Hak'tır deyip çeker giderdim
Bakmazdım zalimin gözü yaşına
Sabıra bağlamazdım boşu boşuna
İtikat etmezdim mezar taşına
Taş yerine çiçek eker giderdim
İnsan olduğu yön kıbledir bana
Ben böyle inandım çünkü insana
Çok sebeptir diye kavgaya kana
Bütün hududları söker giderdim
Cehalet insana pusudur pusu
Kolay bilinmiyor işin doğrusu
Hocam çekmeseydi ahret korkusu
Dünyaya bal gelir şeker giderdim
Mahzuni hüner yok şah'ın tacında
Aşk yanamaz cehennemin sacında
Son isim isterse dar ağacında
İnsan der boynumu büker giderdim.

DERMANIM MI VAR
Ben de şu dünyanın nesini sevem
Ovada savrulan harmanım mı var
Çıkıp seyran edem hangi yaylayı
He deyip kalkacak dermanım mı var
Anlamaz da garip gönlüm anlamaz
Mazlum öldürünce yiğit şanlanmaz
Ağardı saçlarım sözüm dinlenmez
Benim padişahtan fermanım mı var
Pare pare etti hakim yaramı
Şaşırdım dünyamı ak mı kara mı
Der Mahzuni neyim alır harami
Benim soyulacak kervanım mı var.

DOKUNMA KEYFİNE
Dokunma keyfine yalan dünya'nın
İpini eline dolamış gider
Gözlerinin yaşı bana gizlidir
Dertliyi dertsizi sulamış gider
Kimi hızlı gider uzun yol tutar
Kimi altın satar kimi pul yutar
Kimi soğan bulmaz kimi bal yutar
Kimi parmağını yalamış gider
Mahzuni bu nasıl yazı Mahzuni
Bazen Şerif olur Bazı Mahzuni
Yurdunda anasız kuzu Mahzuni
İnsanlık ardından melemiş gider

VASİYETİM
Ben Ölünce sevenlerim toplansın
Ağlamayıp benim sesim çalsınlar
Dualar etsinler kendi dilimden
Gökyüzüne kızıl ışık salsınlar
Ankarada yüklesinler dengimi
Berçenekte başlatmıştım cengimi
Nevşehire taşısınlar rengimi
Hacı Bektaşı şeyhine dalsınlar
İnanarak gittim yüce Allaha
Hüseyinle düştüm ah ile vaha
Yanlış imam elin vurmasın daha
Bir seyitle namazımı kılsınlar
Üstüme 'Bir Ozan Bektaşı' yazın
Ama yazıları derince kazın
Çekem diye şu beş taşın ayazın
Ara sıra kışın beni bulsunlar
İki fidan dikin selviden olsun
Cemler yapılırken yüreğim dolsun
Bir de bostan yapın altında kalsın
At yolcular karpuz kelek alsınlar
Yakın kaldı, yakın kaldı zamanım
İşte gidiyorum kaşı kemanım
Benim sevgiydi dinim imanım
Sevenlerim beni böyle bilsinler
Can taşıyan canlı mutlaka ölür
Değişir dünyadan başka şey gelir
Benim kim olduğum yavrular bilir
Ehlibeyt dünyası sahip olsunlar
Mahzuni asalet sözüne doydum
İnsanlık adına serimi koydum
Ben Ali'yi sevdim, Ali oğluydum
Bütün sevenlerim hoşça kalsınlar.

DERMANIM MI VAR
Ben de şu dünyanın nesini sevem
Ovada savrulan harmanım mı var
Çıkıp seyran edem hangi yaylayı
He deyip kalkacak dermanım mı var
Anlamaz da garip gönlüm anlamaz
Mazlum öldürünce yiğit şanlanmaz
Ağardı saçlarım sözüm dinlenmez
Benim padişahtan fermanım mı var
Pare pare etti hakim yaramı
Şaşırdım dünyamı ak mı kara mı
Der Mahzuni neyim alır harami
Benim soyulacak kervanım mı var.

VEYSEL'E MEKTUP
Sen bu bahçelerden çok gelip geçtin
Dostlar seni unutur mu Veysel'im
Arılarla çiçeklerde inleştin
Dostlar seni unutur mu Veysel'im
Ne haktan incindin ne de incittin
Taş ile geleni gül ile ittin
Koyunu kurdunan güderek gittin
Dostlar seni unutur mu Veysel'im
Hak nurunu insanlarda aradın
Sabrı tarif ettin derde yaradın
Gönüllerde kaldın gözden ıradın
Dostlar seni unutur mu Veysel'im
Dopdoluydun gezdim dedin beyhuda
Bin göz vermiş sana Cenabı Hüda
Sen dostları unutmadın dünyada
Dostlar seni unutur mu Veysel'im
Kuru laf etmedin Mahzuni gibi
Gözünde berraktı deryanın dibi
Mustafa Kemal'in gerçek talibi
Dostlar seni unutur mu Veysel'im

EFENDİM ( Güzel Dostum )
Güzel dostum aramızda senlik benlik olur mu
Neden gönlüm sarayını tarumar ettin böyle
Bilirsin ki viranede hanedanlık olur mu
Bir nefes alayım derken, bin zarar ettim böyle
Aman aman aman güzel efendim
İkrarım sana bağlıdır efendim
Nefsim gitti sonbahara ulaştı
Seller suskun bağlar gazel efendim
Her baharda boz bulanıp, coşup coşup çağladın
Geçemedim sellerinden yollarımı bağladın
Diyarı gurbete saldın, ardım sıra ağladın
Figanı figana katıp, ahuzar ettin böyle
Aman aman aman güzel efendim
İkrarım sana bağlıdır efendim
Nefsim gitti sonbahara ulaştı
Seller suskun bağlar gazel efendim
Hey Mahzuni sevdiğimin sözünü ferman gördüm
Kuru çöllerde dolaştım, susuz değirmen gördüm
Ayaklarına yüz sürdüm, elinden derman gördüm
Kaldırıp vurdun sineme, zülfükar ettin böyle
Aman aman aman güzel efendim
İkrarım sana bağlıdır efendim
Nefsim gitti sonbahara ulaştı
Seller suskun bağlar gazel efendi

Radyo Şirinnar’da Günün Sabah Türküsü

Radyo Şirinnar’da bu günün sabah türküsü Kilis’e ait bir türkü. Madlen Araradian’ın yorumuyla dinleyeceğimiz ‘Süt İçtim Dilim Yandı’ türküsünün derleyenleri Nail Aslanpay ve Muzaffer Sarısözen. Madlen Araradian yorumuyla ‘Süt İçtim Dilim Yandı’ sizlerle...

26 Aralık 2015 Cumartesi

11 Kilogram Uyuşturucu Delil Sayılmadı

Gaziantep 5. Ağır Ceza Mahkemesi 11 kilogramlık uyuşturucu maddeyle yakalanan şahısları, maddelerin ‘yazılı izin olmadan’ arama yapılarak bulunduğu gerekçesiyle serbest bıraktı.
Memohaber.com adlı sitede yer alan habere göre Kilis’te emniyet güçlerinin yaptığı aramada otomobillerinden 11 kilo 400 gram uyuşturucu madde bulunan iki kişi haklarında ‘uyuşturucu ticareti’ yaptıkları gerekçesiyle dava açılarak tutuklandı. ‘Yazılı izin olamadan’ arama yapıldığı gerekçesiyle uyuşturucuyu delil olarak kabul etmeyen mahkeme sanıklar hakkında beraat kararı verdi. Kilis’te, geçen 10 Ekim’de meydana gelen olayda, Suriye sınırındaki Gülbaba Mahallesi’nden yola çıkan H. Y. ve Suriye uyruklu H. M., Mazmahor Mahallesi yakınlarında tuvalet ihtiyacı için durdu. Bu sırada yanlarına gelen polisler, şüphelendikleri iki kişiye önce üst araması yaptı. Ardından otomobillerini aradı. Bir çuval içinde 11 kilo 400 gram esrar bulundu. Uyuşturucunun kendilerine ait olmadığını öne süren iki zanlı tutuklandı. Haklarında “Uyuşturucu ticareti yapmak” suçundan dava açılan zanlılar, Gaziantep 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaya başlandı. Karar duruşmasında mütalaa veren Cumhuriyet Savcısı mütalasında, “Sanıkların her ne kadar uyuşturucu madde ticareti yaptıkları iddiasıyla cezalandırılmaları istenmişse de, emniyet birimleri uyuşturucuyu, yazılı adli arama emri olmadan hukuka aykırı arama sonucu ele geçirmiştir. Bu nedenle de suçun maddi konusu ve delili olarak kabulü mümkün değildir” dedi. Yargıtay’ın emsal kararının da bu mahiyette olduğunu vurgulayan savcı, iki sanığın beraatlarini talep etti. Mahkeme heyeti de sanıkların beraatine karar verdi.

Radyo Şirinnar’da Günün Sabah Türküsü

Radyo Şirinnar’da bu günün sabah türküsü Kayseriye ait bir türkü. Muharrem Temiz yorumuyla dinleyeceğimiz türkünün derleyenleri Nesimi Çimen ve İhsan Öztürk. Muharrem Temiz’in yorumuyla Leyla’yı  bu günün sabah türküsü olarak seçtik.

25 Aralık 2015 Cuma

Tüm Türkiye'deki Cinemaximum'larda Geçerli Sinema Bileti veya Popcorn 8 TL'den Başlayan Fiyatlarla!

Fırsat Bu Fırsat

• Bu fırsat 31 Mart 2016 tarihine kadar geçerlidir.

• Premium Sinemalar: İstanbul Zorlu, Kanyon, İstinyePark, Akasya, City's Sinemalarıdır.

• 3D Sinemalar: IMAX, IMAX 3D, 3D ve MPX Gösterimlerinin Olduğu Sinemalardır.

• Firsat.me kupon (PNR) kodunuz e-mail ve sms olarak gönderilmektedir veya "Fırsatlarım" bölümünden ulaşabilirsiniz.

• Fırsatınızı kullanırken Cinemaximum gişe görevlisine 15 haneli PNR kodunuzu iletmeniz gerekmektedir. Böylece üzerinde seans saati, tarih, salon koltuk numarası ve film bilgileri bulunan sinemaya giriş biletinizi teslim alabilirsiniz.

• Kiosklardan, internet veya telefon ile yapılan rezervasyonlarda, satın alımlarda, 4DX filmlerde, vip salonlarda ve gala gösterimlerinde geçerli değildir.

• PNR kodu 1 kişilik ve 1 girişliktir. Cinemaximum güvenlik sebebiyle kuponunuzu bilete çevirmeme hakkına sahiptir.

• Yaş sınırı olan filmlerde Cinemaximum kimlik ibrazı isteyecektir, geçerli yaş kategorilerinde olmayanlar kullanamayacaktır.

• Popcorn Menü almanız durumunda, küçük boy mısır ve içecek olarak; bardak içecek satılan sinemada 1 bardak içecek, kutu içecek satılan sinemada ise 1 kutu içecek verilecektir. Soğuk içecek markası işletmeden işletmeye farklılık gösterebilir. (Popcorn Menü Next Level Ankara salonlarında geçerli değildir)

• Sinema bileti sadece sinema hizmetini içermektedir. Popcorn için ayrıca Popcorn menü seçeneğini satın almanız gerekmektedir.

• Fırsattan istediğiniz kadar alabilir veya hediye edebilirsiniz. Bu fırsat başka indirim ve kampanyalarla birleştirilemez.

• PNR (kupon) kodu iade ve iptali yapılmayacaktır. Sözleşmeden cayma mümkün olmamaktadır.

Nasıl Kullanılır?
• Bu Fırsatı Bonus Card ve World Card'a 9 Taksitle alabilirsiniz.

• Ayrıca Bonus ve World Card ile 200 TL ve Üzeri Alışverişlerinizde Peşin fiyatına 3 taksit imkanı.

1) Fırsatlarım (http://www.firsat.me/profile/firsat) sayfasından PDF olarak hazırlanan çekinizin çıktısını alın. Yada size SMS olarak gönderilen Kupon Kodunu saklayın.
2) İşletmeyi arayarak güvenlik kodu ile rezervasyon yaptırın.
3) Ödeme sırasında işletmeye teslim edin.
4) FirsatMe çeki üzerinde yazan koşulları lütfen dikatlice okuyun!

Fırsat Detayları

• Firsat.Me Cinemaximum Kampanyası ile, Tüm Türkiye'deki Cinemaximum sinemaları'nda Geçerli Sinema Bileti Fırsatları 8 TL'den Başlayan Fiyatlarla!

• Cinemaximum sinemaları, dünya standartlarındaki teknolojileri, konfor, ergonomi ve üstün hizmet anlayışı ile birleştirerek beklentilerin ötesindeki bir hizmet anlayışıyla siz sinemaseverlere mükemmel sinema deneyimi yaşatıyor!

• Cinemaximum ve Firsat.me işbirliği ile 28 şehirde, 71 lokasyonda, 620 salonda vizyondaki tüm filmleri uygun fiyatlarla izleme keyfini yaşayacaksınız!

Fırsat Seçenekleri

• İstanbul, Ankara, İzmir HARİÇ Diğer Tüm Şehirlerde (Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe) Geçerli Bilet (3D Hariç) 8 TL

• İstanbul, Ankara, İzmir HARİÇ Diğer Tüm Şehirlerde (Her Gün) Geçerli Bilet (3D Hariç) 9,50 TL

• Tüm Türkiye'de (Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe) Geçerli Bilet (3D ve Premium Hariç) 10,50 TL

• Tüm Türkiye'de (Her Gün) Geçerli Bilet (3D ve Premium Hariç) 12 TL

Tüm Türkiye'de 3D, IMAX, MPX ve Premium Dahil Seçenek

• Tüm Türkiye'de (Her Gün) Geçerli Bilet (3D, IMAX, MPX ve Premium Dahil) 14 TL

* Gözlük ücreti dahildir, Ek bir ücret ödemenize gerek yoktur.

Tüm Türkiye'de Geçerli Popcorn Menü

• Tüm Cinemaximum'larda Geçerli (1 Küçük Boy Popcorn + 1 Soğuk İçecek) 9 TL - (Sinema Bileti Değildir)

IMAX, bugüne dek yaratılmış "Gerçeğe en yakın" 3 boyutlu sinema teknolojisi ile Dünyanın en etkileyici film deneyimi'ni sunar. IMAX salonlarının eşsiz geometrik yapısı; gerçek hayattakinden daha büyük kristal netliğindeki 3 boyutlu görüntüler ve IMAX'e özel dijital ses sistemi ile birleşerek kendinizi adeta filmin içinde hissetmenizi sağlar.

Radyo Şirinnar’da Sabah Türküsü

Radyo Şirinnar’da bu günün sabah türküsü Gaziantep’imize ait bir türkü. Bir çok sanatçı ve çeşitli gruplarında söylemiş olduğu karayılan destanını Cem Karaca , Kıraç , Suavi ve bir çok sanatçı söylemiştir biz ise Cem Karaca yorumuyla Karayılan Destenı’nı bu günün sabah türküsü olarak seçtik.  

24 Aralık 2015 Perşembe

Okunması Gereken 15 Kadın Şair



Radyo Şirinnar'dan kitap önerileri - Zeynep Hatun, Mihri Hatun, İhsan Raif, Gülten Akın, Nilgün Marmara başta olmak üzere Edebiyat’a damgasını vurmuş kadın şairlerimizin bir kısmını sizler için derledik.

1. Zeynep Hatun

Divanı bugün elimizde mevcut olmamakla beraber, Zeynep Hatun 15. yüzyılın divan şairi olup Amasyalıdır. II. Bayezid’in şehzadesi Ahmet, Amasya’da vali olarak bulunurken, Zeynep Hatun Şehzade Ahmet’in sarayındaki edebi çevreye dahil olmuştur.
Şair Zeynep Hanım, evlenmeden önce Fatih Sultan Mehmet adına Türkçe ve Farsça şiirlerden oluşan bir divan tertip ederek bunu sultana sunmuş ve karşılığında takdir görmüştür. Kadı İshak Fehmi Çelebi ile evlendikten sonra, eşi tarafından şiir yazmasına ve şiir sohbetlerine katılmasına izin verilmemiş, şiiri bırakmak zorunda kalmıştır.
Zeynep Hanım, şiirlerindeki hayali sevgiliyi tıpkı erkeklerin lisanı üzerinden tasvir etmesiyle şaşırtıcıdır. Kadınları dedikoducu, tembel ve aşağı bir takım hislerle betimlemesi meselesinin, devrin erkekleri tarafından çok beğenildiğini okuyoruz. Zeynep Hanım bu tavrıyla edebiyat mahallerinde “merdane” olarak isimlendirilmiştir. Fakat bugün değerlendirildiğinde Zeynep Hanım’ın bu tavrı, erkekler gibi söylediği takdirde kabul göreceğini bilen bir kadının mısraları gibi görünüyor.
Zeynep Hanım’ın Ziya Paşa’nın Harabat’ına girmiş şu beyitleri pek meşhurdur:
“Senin hüsnün, benim aşkım, senin cevrin, benim sabrım,
Efendim dem be dem artar, tükenmez, bi-nihayettir”

2. Mihri Hatun

Uzun boylu, kara saçları fildişi beyazı geniş alnına zülüfler halinde inen güzel bir kadındı. 1460’lı yıllarda Amasya’da doğdu. Farsça ve Arapça öğrendi. Amasya’da Şehzade Ahmet’in Sarayı’nda sevilip, sayıldı. Hatta o zaman sadece erkeklerin yaptığı musahiplik yani sohbet arkadaşlığı görevine resmi olarak atandı.
Divanı günümüze kadar gelen ilk kadın şairimizdir. O dönem sarayın en ünlü şairi Necati’nin yazdıklarına nazire yazmaktan ve bu yolla kendi şiirinin ondan üstün olduğunu göstermekten muzipçe zevk alıyordu. Çok güzel bir kadındı, içlerinde kadınlar da olan birçok aşk yaşadı. Bu aşklarını şiirlerinde açıkça ifade etti, bu nedenle şiire tensel duyguları katan ilk kadın
olarak betimlendi.
sennur sezer
Tıpkı bir zamanlar görünce kalbinin yavru bir kuşmuşçasına oynadığı Müeyyetzade Abdurrahman Çelebi, tıpkı şu anda rüyalarına giren Paşa oğlu İskender gibi, tıpkı adını hiç açıklamayacağına yemin ettiği ince belli, siyah saçlı kadını sevdiği gibi. Onun için Türk Sappho’su olarakta isimlendirilir. Hiç evlenmedi.
Türkiye’de pek bilinmese de, bir sekizliği Alman liselerinde edebiyat kitaplarında yer aldı. Venüs’teki bir kratere “Mihri Hatun Krateri” adı verildi. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği 1967’de Mihri Hatun’un ünlü divanını bastı. 2005’te 9. İstanbul Bienali’nde İngiliz sanatçı Cerith Wyn Evans bir projektör aracılığı ile ışıktan harflerle gökyüzüne Mihri Hatun’un “Uykuda açtım gözümü” diye başlayan gazelini gönderdi.
Didi dilber hüsnümün hayranı ol didüm be-ser
Didi her dem ‘aşkumun giryanı ol didüm be-ser
Didi hüsnüm gülsitanınun hezaran derd ile
Ruz u şeb bülbül gibi nalanı ol didüm be-ser
Günümüz Türkçesi
Sevgili, “Güzelliğime hayran ol;
aşkımla daima ağla” dedi. Baş üstüne” dedim.
Sevgili, “Güzelliğimin gül bahçesinin binlerce derdiyle
Gece gündüz ağlayan bülbülü ol” dedi. “Baş üstüne” dedim.

3. Leyla Saz (1850 – 1936)

Leyla Saz, 1934’te Soyadı Kanunu’nun çıkmasından sonra Saz soyadını almıştır. Bu soyadını almasının nedenini ise,“Kendimi bildim bileli günüm müziksiz geçmedi” ifadesiyle açıklamıştır.
Abdülmecid’den Vahdeddin’e kadar bütün padişahların döneminde yaşadı. Ancak Abdülmecid Sarayı’nda geçen çocukluk dönemi yetişmesinde büyük rol oynamıştır. Sanki ilk duyduğu sesler annesinin ninnisinden sonra sarayın duvarlarında yankılanan saz ve sözlerdir. Nitekim bu çevre onu şiire götürecek ve ilk şiirini ondört yaşında iken yazacaktır. Ancak, besteci yanı şair yanından daha öndedir.
leyla-saz
Leyla Hanım’ın, “Yaslı gittim şen geldim” mısrasıyla başlayan marşı bilhassa Cumhuriyet’in ilk yıllarında çok beğenilmiş, uzun süre dillerden düşmemiştir. Atatürk’ün de çok sevdiği “Mani oluyor halimi takrire hicabım”şarkısının sözleri ve “Nerdesin, nerde acep gamla bıraktın da beni”şarkısının bestesi, “Seni sevda çiçeğim, tac-ı serim”şarkısının sözleri Leyla Saz’a aittir.
Osmanlı İmparatorluğunun ilk Müslüman anı yazarıdır da ayrıca. Anı kitabında Çırağan Sarayı’ndaki sosyal yaşam, eğlenceler, giyim kuşam, düğünler, eğitim gibi konularda detaylı bilgiler verir.
Leyla Saz’ın anılarının, bestelerinin ve şiirlerinin çoğu Bostancı’daki köşkü yandığı zaman kaybolmuştur. Leyla Saz’ın yayımladığı anıları, yangından sonra tekrar yazdıklarıdır. ŞiirleriniSolmuş Çiçekler adıyla yayınladı.
Kıl meclisi âmâde ne derlerse desinler
İç dilber ile bâde ne derlerse desinler.
lemde nedir farkı bana medh ile zemmin
Sağ olsun ahibbâ da ne derlerse desinler.
Günümüz Türkçesi
Aldırma buluş sevdiğinle,
Çıkar keyfini birlikteliğin, ne derlerse desinler.
Övgüye de, yergiye aldırmam
Dostların canı sağ olsun, ne derlerse desinler.

4. Şair Nigar Hanım (1856 – 1918)

Şair Nigar Hanım oldukça güzel bir kızdır. 13 yaşındayken Mehmet İhsan Bey’le evlendirilir. Kocası içki ve gece alemlerine düşkündür. Bu durum ve art arda 3 çocuk, böbreklerinde başlayan hastalık onu hassas, kırılgan bir yapıya dönüştürmüştür. Hastalığı nedeniyle, doktorların Büyükada’da kalmasını tavsiye etmeleri üzerine çocukları, eşinden ayrı günler geçirmek zorunda kalmış.
Eşinin çapkınlıkları, evle ilgisizliği, maddi sıkıntıların olduğu bir dönemde 14 yaşından beri yazdığı şiirlerini topladığıEfsus adlı eseri yayınlandı. 3 yıl sonra Efsus’un 2. kısmı da basıldı. Artık çevresinde yeni dostları vardı. Bir müddet sonra 15 yıllık evliliğini bitirdi. Ama en büyük sızısı çocuklarını görememek onların hasretiydi. Arkadaşı Cemile Hanım’ın eşi Salih Münir Paşa’yla bir gönül macerasının ardından, İran sefirinin yakınlığına ilgisiz kalmadı. Ardından ulaşamayacağı bir adama aşık oldu. Ona, nazenin diyordu: Marki Carlotti. Bir İtalyandı. Bir Müslüman kadın Hristiyan biriyle evlenemezdi o dönemde. Carlotti ülkesine döndü, Nigar Hanım aşkını günlüğüne gömdü ve sustu. Günlükleri ölümünden 50 yıl sonra açılması kaydıyla Aşiyan Müzesi’ne teslim edildi.
nigar-hanim
Prof. Dr. Nazan Bekiroğlu günlüklerden alıntılar ile Şair Nigar Hanım adlı bir kitap yazmıştır. Nigar Hanım’ı şöyle anlatır:
“İlk bakışta verdiği onca parıltılı ve kalabalık siluete rağmen, kadın kimliği ile alabildiğine tenha ve kırık bir hikayeydi; bestesi şarklı, güftesi garplı. Unutuluşun kucağına zirveden düştü. Hayatını, elemlerini, zaten çok az olan ümitlerini anlattığı günlükleri yıllarca Aşiyan Müzesi’nde bekledi.”
5 yıllık özgürlükten sonra 33 yaşındayken kocasıyla tekrar evlendi ama değişen hiç bir şey yoktu. 7 yıl sürecek bu 2. evlilik denemesinden, Niram adlı eserinin yanında, Aks-i Seda adlı olgunluk eserini yayınladı. Eşinden ayrıdı ve bir daha bir araya gelmediler. Günlüğüne “Ne olur bir gece hissetmeden sönüversem” diye yazdığı 1918 yılının o soğuk kışında bir sevgiliyi bekler gibi beklediği ölüme harp yıllarının hastalığı tifüs sonucu kavuşacaktı.
Yegane sevdiğin alemde ben miyim simdi?
Sahih ben miyim artık muhatab-ı askın?
Butun o hiss-i amik-i fuad-ı pür sevkin
O ibtila-yi ezel, o alaik-i ebedi
Benim mi şahsıma mahsur?. Bir daha söyle
O sanihat-ı hazinin, o beyyinat-ı gamın
Sahih, mülhimi hep ben miyim, bugün söyle;
Tahassüsatını, efkarını bütün söyle.
Getir su kalbime dök varsa sevdiğim, elemin
Eden nedir seni rencud?.. Bir daha söyle.
Günümüz Türkçesi
Biricik sevdiğin dünyada ben miyim simdi?
Gerçekten ben miyim artık aşkının muhatabı?
Bütün o istek dolu yüreğinin derin duyguları
O ezeli düşkünlük, o sonsuz ilgiler
Benim mi şahsıma mahsus?.. Bir daha söyle,
O hüzünlü akla gelişlerin, o üzüntülerinin belli olmasının
Gerçekten esinleyeni hep ben miyim, bugün söyle:
Duygulanmalarını, düşüncelerini bütünüyle söyle.
Getir şu kalbime dök varsa sevdiğim üzüntün
Seni inciten nedir?.. Bir daha söyle…
(Bir Daha Söyle Şiiri)

5. Makbule Leman (1865 – 1898)

1865′te Beşiktaş’ta dünyaya geldi. 1898’de ölünce, Eyüp’te Siyavuş Paşa Türbesi’ne defnedildi. Yenileşme döneminin Nigâr Hanım’la birlikte önemli şairlerindendir. Saray Kahvecibaşısı İbrahim Efendi’nin kızı. Bir dönem “Hanımlara Mahsus Gazete’nin” baş yazarlığını yaptı.
II. Abdülhamid tarafından Şefkat Nişanı ile ödüllendirildi. Ömrünün son on dört yılını tedavisi imkânsız bir hastalığın esiri olarak yatakta geçirdi. Denemeler, hikâyeler de yazdı. Sağlığında yayımlanan şiirlerinin sayısı on iki. BunlarMakes-i Hayal (1896) adıyla bir araya getirildi. Ölümünden sonra bu eser, eşi tarafından, Makbule Leman hakkında yazılanlarla birlikte ikinci kez bastırıldı.
Bir kuluçka gibi sancılı gecelerinde
Hep şefkatle çarpan kanat sesleri duyulur…
Amansız hislerin öldüren pençelerinde
Yüreği bir matkap salınmış gibi oyulur.
Kanmaz asla sevmeye; o, sevgiye susuzdur
Şâire “su” dedirten hisle “evlât” der inler.
Herkes derin uykularda iken o uykusuzdur
El açar Yaratan’a balalarını diler…
(Anne şiirinden alıntı)

6. İhsan Raif (1877 – 1926)

İhsan Raif Osmanlı eliti bir ailede dünyaya gelir. Nişantaşı’nda Rumeli Caddesi’nde bugün hala duran Taş Konak’ta yaşayan İhsan Raif edebiyatla ilgilenirken, aralarında Rıza Tevfik’in de bulunduğu hocalarından dersler almıştır. İhsan Raif Taşkonak’ta odasında kardeşi Belkıs ile oynarken bir gürültü olur, kapı açılır ve içeri hayatında tanımadığı bir adam girer. İhsan Raif hatıralarında konaktaki arap bacıların, kıskançlıklarından dolayı yaptıkları komplo olarak anacağı olayda içeri giren onu kaçırmaya kalkan kişi Reji memuru Mehmet Ali Bey’dir. Hiç bir temas olmaz, Mehmet Ali Bey korkar kaçar ama İhsan Raif in adı kirlenmiştir. Sonrasını İhsan Raif in anılarından okuyalım:
“Babamın terazisinin şaştığını hiç görmedim ben. Onu Hazret-i Ömer adaletinin timsali bilirdim. Benim istikbalimi tartarken adil olmadı o terazi. Mehmet Ali’yle nikâhlanmaktan başka çıkar yolum kalmadı. Günlerce gözyaşı döktüm, haftalarca yalvardım. Babacığım, masumum, bana kıyma, derslerimi tamamlayayım, yaşım küçük, beni yakma, dizlerine kapandım. Beni sevdiğim biriyle evlendir, telli duvaklı gelin et…”
ihsan-raif-hanim
14 sene sürecek evliliği nedeniyle İzmir’e giderken, İstanbul’a, ailesine veda ederken, sonradan da bestelenen (bestekarı net olmamakla beraber Kemani Sarkis Efendi) şu şiirini yazar.
“Kimseye etmem şikâyet, ağlarım ben halime,
Titrerim mücrim gibi, baktıkça istikbalime,
Perde-i zulmet çekilmiş, korkarım ikbalime,
Titrerim mücrim gibi, baktıkça istikbalime.”
Çapkın, hayırsız kocasından boşandığında 27 yaşında ve 3 çocuk annesidir. Arkasından gelen 2. evlilik sadece 1 gün sürer, çünkü zorla elini öptürmek isteyen eşinden hemen boşanır. Daha sonra ilk ve tek aşkı yazar Şahabettin Süleyman ile 3. evliliğini yapar. Eşinin Avrupa seyahatinde beklenmedik ölümüyle zor günler geçirse de, 4. evliliğini Fransız Bell ile yapar. Bell aşkı nedeniyle dinini değiştirse de bu evliliği pek hoş karşılanmaz.
Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Ruşen Eşref gibi kişilerden oluşan entellektüel bir çevresi vardır. Milli Mücadele’yi de şiddetle destekleyen İhsan Raif Hanım, 49 yaşındayken hayata gözlerini kapadı.

7. Yaşar Nezihe (1881 – 1971)

“Silivrikapı’nın fakir bir sokağında, fırtınanın çatıları titrettiği bir kış gecesinde doğmuşum. Doğduğum gece evimizde damla gaz yokmuş! Annemi altı yaşımda kaybettim. Dört kızı ölmüş bir ailenin tek kızı idim. Yoksulluk içerisinde büyüdüm. Ailemiz, belediyede kantar memuru olan babam sarhoş Kadri Efendi, kötürüm ve yaşlı bir amca ile zalim bir teyzeden oluşuyordu.”
Yıllar sonra babasına öfkesini Babam şiirinde şöyle dile getirir:
“Ben yetim evlâdıma nasıl baba oldumsa
Sen de öksüz kızına bir ana olacaktın
Ben nasıl bin elemle kahrolup soldumsa
Sen de benim derdimle kahrolup solacaktın.”
Babası okumasına izin vermemiştir. Buna rağmen bir yıl okula gidebilmiş ve okumayı öğrenebilmiştir. Yaşar Nezihe’nin başına buyruk hali onun evden kovulmasına neden olmuş, bu bir yandan yaşamını zorlaştırırken diğer yandan özgürleşmesinin kapılarını aralamıştır.
Bu arada üç mutsuz evlilik yapar; Sedat, Suat ve Vedat adında 3 oğlu olur. Sedat ve Suat besin yetersizliğinden ölürler. Şiirlerinde sık sık bu acısını dile getirecektir. Oğlu Vedat tek dayanağı olur. Kazancını yazma bilmeyenlerin mektuplarını yazarak ve dikiş işleriyle sağlar. Cumhuriyet’in ilk yıllarında nasıl geçindiğini şöyle dile getirir:
“On yedi sene Esirgeme Derneği’ne daha sonraki yıllarda, Kızılay’a iş işledim. Şark Eşya Pazarı’nda dikişçilik yaptım. Darphane’de İstiklâl madalyalarının kurdelelerini diktim.”
yasar-nezihe
Yaşamının kolay olmadığını iki kez intihar girişiminde bulunarak gösterir.
Yazmasında teyzesinin rolünün büyük olduğunu söyler. Bu teyze gençlik çağına girdiği dönemde bir aşk yaşamış, beli bükülüp saçları bembeyaz olduğu halde sevgilisini unutamamıştı. Geceleri Yaşar Nezihe’ye başından geçen bu macerasını anlatır. İşte bu aşk hikâyeleri Yaşar Nezihe’yi çok etkiledi. Fakat yazmasının en önemli nedeni elbette kendi yaşamıdır. Toplumcu bir şair olarak anılmasının sebebi yaşadığı yoksulluktur. İlk kadın işçi şair, ilk sosyalist kadın şair şeklinde isimlendirmeler, Yaşar Nezihe’nin bugüne kadar ulaşan ve onu popüler kılan bir yönü olmuştur .
“Ey İşçi!
Bugün hür yaşamak hakkı seninken
Patronlar o hakkı senin almışlar elinden
Sa’yınla edersin de “tufeylî”leri zengin
Kalbinde niçin yok ona karşı bir kin”
(1 Mayıs şiiri)
Bir Deste MenekşeFeryatlarım adlı 2 şiir kitabı vardır. Soyadı kanunu çıkınca Bükülmez soyadını aldı. Yaşar Nezihe 5 Kasım 1971’de yaşamını yitirmiştir. Ölmeden önce son isteği olan, çocukluğunun geçtiği sokağa kendi adının verilmesi hala yerine getirilmemiş bir vasiyetten öteye gitmemiştir.

8. Şükufe Nihal (1896 – 1973)

Pınar Kür’ün annesi İsmet Kür Yarısı Roman adlı eserinde Şükufe Nihal’i şöyle anlatır:
“Şükûfe Nihal hemen her görenin aşık ya da hayran olduğu kadınlardandı. Güzel denemezdi pek. Gözleri çukurdu ve ufaktı… Boyu hiç uzun değildi. Beden çizgileri dikkati çekmekten uzaktı. Ne ki, zarifti, her zaman bakımlı ve çok şıktı. Dünyaya metelik vermeyen, kendine çok güvenen bir havası vardı. Onu bu kadar çekici yapan da, bu dünyaya metelik vermeyen haliydi. Ve de, o sıralar, hayran olunacak kadın sayısı da çok değil miydi? Ya da nitelikleri mi farklıydı? Sanırım, biraz öyle. Çocukluğumda, şıklık sembolüydü benim için. Onun üstünde görüp hayran olduğum kimi renkleri, kimi desenleri hala sevdiğimi biliyorum. Çok kaprisli bir kadındı. Biraz cıvıltıya benzeyen, kendine özgü ve de hoş konuşma biçimi vardı. Evet, pek çok kişi sevdalanmıştı, zamanın en gözde şairlerinden biri olan bu kadına.”
Sukufe-Nihal-Basar
Şükufe Nihal’in hayran kitlesi bir hayli fazlaydı: Nazım Hikmet, Ahmet Kutsi Tecer, Faruk Nafiz Çamlıbel ama en acısı Cenap Şahabettin’in kardeşi şair Osman Fahri’dir. Aşkına karşılık bulamayınca önce İstanbul’u terketti. Öğretmenlik yapmak üzere Elazığ’a gitti. Ama aşkını unutamadı ve 1920 yılında kafasına tabanca dayayıp intihar etti. Daha öncesinde ona karşı bir şey hissetmemiş olsa da, sonrasında kara sevda yüzünden canına kıyan Osman Fahri’yi hayatı boyu unutamadı. Ölümüne kadar da dilinden ilk aşkı Osman Fahri’nin ismini düşürmeyecektir. Adile Ayda ile yaptığı konuşmasında şöyle der:
“Zaten insan hayatında bir kez sever. Gerisi kapılış aldanış. Ben bütün şiirlerimi bir tek şahıs için yazdım. Hep onu anlattım, ona seslendim.” Yakın dostlarına “Tek aşkım odur. Beni tek seven odur. Nasıl ziyan ettim bu büyük aşkı” diye dert yanmıştır.
Şu dizeleri de Osman Fahri için yazmıştır:
“Nerdesin? Toprakta mı, havada mı suda mı?
Nasıl buldun bu vahşi gecelerde odamı?
Hasretim şefkat, şiir, aşk dolu ellerine…
Gelsen de boş gönlüme bir hayat gibi dolsan.
Sen uyansan, ben yatsam biraz senin yerine…”
Gayya ve Hazan Rüzgarları adlı 2 şiir kitabı vardır.
2 kez evlendi. 2 çocuğu oldu, ama mutlu evlilikler değildi. 1962 yılında başına talihsiz bir olay geldi. Caddeyi karşıdan karşıya geçerken araba çarptı. Kaza sonucu birçok ameliyatlar geçirdi. Sol bacağı kısa kaldı. Ardından kızı Günay’ın, bebeğini doğururken ölmesi içine kapanmasına neden oldu. Arkadaşları huzurevine yerleştirdiler.
Köşklerde başlayan yaşamı, huzurevinde devam ediyordu artık. Yurtdışında felsefe eğitimi alan Taksim ve Osmanbey’de 2 tanınmış kitapevi açan oğlu Necati Sander de annesinin haline üzülüp, onu böyle görmek istemediğinden ziyaret etmiyordu.
Huzurevinde yapayalnız 24 Eylül 1973’te hayata gözlerini kapadı.
Adını ellerimle çizdim altın kumlara
Küçülen gözlerimde kurudu son damla yaş
Kumsal, deniz, sal, rüzgâr senden en son hatıra,
Solan ruhumdan sana bembeyaz bir soğuk taş!..
İşte, rüzgâr esiyor, dalgalar coştu yine;
Kumlara işlediğim hayalin da kayboldu…
Hicranınla yanarken ben derinden derine,
Karşında, solan yüzüm gibi, güneş de soldu…
Dalgalar, sürükleyin beni de enginlere,
Kumların arasında ben de bir parça taşım!…
“Ayrılmayız, beraber dalarız derinlere”
Derken, bıraktı gitti elimi arkadaşım
(Son Hatıra Şiiri)

9. Halide Nusret Zorlutuna (1901 – 1984)

Halide Nusret Zorlutuna 1901 yılında dünyaya geldiğinde Osmanlı İmparatorluğu bir felaketler silsilesini yaşıyordu. İlk şiirini 1917 yılında yazdı. Şiirlerin yanı sıra romanlarda yazdı. Yazar Emine Işınsu’nun annesi, Pınar Kür’ün ise teyzesidir.
1975 yılı Birleşmiş Milletler tarafından kadın yılı olarak ilan edildiğinde Kadının Sosyal Hayatını İnceleme ve Araştırma Derneği tarafından düzenlenen sergi ve toplantıda Halide Nusret’eÜmmü’l-Muharrirat (kadın yazarların annesi) unvanı verilmiştir.
Hece ölçüsünde yazılmış şiirleri, konuşma dilinde yazılmış romanları vardır. Şiirlerinde ince, hassas, ruhun derinliklerinden gelen bir lirizm ve söyleyiş vardır. Şiir yazmaya Mütareke yıllarında başladı. Milli duygularla yazılmış “Git Bahar” şiiri tanınmasını sağladı. Bu şiiri İstanbul’un işgal edilmesi üzerine 1919’da yazdı.

Halide-Nusret-Zorlutuna
Ünlü şair Yahya Kemal’in şiirlerini ezberlediği ender şairlerden birisi olarak bilinir. Uzun yıllar öğretmenlik yaptı. Öğretmenlik mesleğini çok sevdi ve kendisinin öğretmen olmak için yaratıldığı inancını her zaman ifade etti.
Halide Nusret ipek kalpli bir şair olarak tanınıyor. Genç yaşlarından itibaren sosyal kuruluşlarda ve hayır cemiyetlerinde çalıştı. Türk Kadınlar Birliği, Türk Ocakları, Halkevleri, Muallimler Birliği, Yardım Sevenler Derneği, Söroptomistler, Çocuk Haklarını Müdafaa Cemiyeti ve Çocuk Esirgeme Kurumu (Himaye-i Etfal Cemiyeti) yönetim kurullarında uzun yıllar hizmet verdi. 1959’da Türk Anneler Derneği’ni kuruluşuna öncülük etti. Türk Dil Kurumu’nun da kurucu üyelerindendi.
Çekil bu gölgeli yolda gezinme…
Bahar, bakışların yine pek sarhoş.
Yanılıp gönlüme misafir inme:
Kapısı kilitli, mihrabı bomboş
Mabettir orası, meyhane değil!
Altınlı başında papatya niçin?
Sarı saçlarına pembe gül takın!
Git bahar, gönlümde ibadet için,
Diz çöken kızları ürkütme sakın,
Kalbime girme, o kâşâne değil!
Ziyalar, kokular, renkler, çiçekler…
Ömrünün her günü bir başka düğün,
Bülbüller koynunda aşkı çiçekler
Güller dökülürler göğsüne bütün!..
Gerçekten güzelsin, efsane değil!
Git bahar, git bahar, uzaklarda gül!
Denize renginden bırak hediye
Ufuklarda gezin, semaya süzül
Sokulma kalbime peymane diye
Gördüklerin kandil, peymane değil!
(Git Bahar Şiiri)

10. Gülten Akın (1933 – )

“Ah kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya” diyen , Gülten Akın şöyle anlatır şiiri 1994 yılında TÜYAP Ankara Kitap Fuarı’nda yaptığı söyleşide:
“Şiir, dizelere sıkıştırılmış bir nükleer enerji. Şiir, parçalanacak, patlayacak olan şey. İşte düzeni, egemenleri korkutan şey. Şiir hem haz, hem derinlik, hem sonsuz bir bağımsızlık, bağsızlık, hem çok ince bir denge, bir iç düzen. Sabır ve coşku.”
“İnce Şeylere Yolculuk başlıklı söyleşisinde erkek işi olarak nitelendirilen, kadınların yapamayacağı düşünülen şiir yazma işini yaşamımın ana çizgisine yerleştirip bunu kırk üç yıldır sürdüren bir kadınım” der.

gulten-akin
Şiirlerimde ezilenleri, çocukları, kadınları, ekmek parası için göçmek zorunda kalıp yolda telef olanları, evleri, kentleri, doğayı insanı ve hayatı anlattım der. Gülten Akın ilk dönem şiirlerinde daha bireysel, daha sonraki şiirlerinde ise toplumsal yönü ön plana çıkar. 1956’da üniversite yıllarında tanıştığı, yarım asrı geçen evlilikleri boyunca büyük bir sevgi ve aşkla bağlı kaldığı Yaşar Cankoçak ile hayatını birleştirir. 1 erkek, 4 kız, 5 çocuğu olur.
“Pırıl pırıl beş çocuk yetiştirdim. Yetiştirdiğim çocuklara halkınızı, insanları sevin, kimseyi incitmeyin dedim. Onları sosyalist olarak yetiştirmeye çalıştım. Bunun sonunda en büyük acıyı da orada gördüm” der.
1970-1980 arasındaki on yıl Türkiye’nin en sancılı dönemi… Davaların, sürgünlerin yerini cezaevleri, işkenceler, zulümler almıştır. Gülten Akın ve ailesi de sekiz yıllık bir pay alır bu dönemden. Akın’ın oğlu sekiz yıl cezaevinde kalır. Oğlu cezaevinde yazdığı şiirlerinin yayınlanmasını istememektedir, yaşadıklarını protesto etmektedir. Oğlunun bu davranışı nedeniyle, o da şiirden uzaklaşır. Ama daha sonra tekrar şiire geri döner Gülten Akın.
Gülerken yüzün
Dem çeken bir güvercinin sesini
İçin için büyüyen çimenleri
Baharda lunaparkı, bayram yerini
Ve alışkanlıklar dışında her şeyi
Gülerken yüzün
Aşıyor geçmişin acılarını
Kendini yarına değiştiriyor
Gülerken yüzün
Sanki çarmıhını kırmışsın
Senin ve ardından geleceklerin
Aylası alnına düşmüş gecenin
Oturmuş ağlıyor kendisi
Bunu öyle candan öyle yürekten
Öyle bir tutkuyla istiyorum ki
Aklımda hep öyle kalmalısın
(Gülerken Yüzün Şiiri)

11. Türkan İldeniz (1938 – )

7 Ocak 1938’de Düzce’de doğdu. İlkokulu ve ortaokulu Düzce’de okudu. İstanbul Kandilli Kız Lisesi’nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğrenciyken evlendi. Hamileliği nedeniyle okulu bırakmak zorunda kaldı.
İstanbul Anakent Belediyesi’nde yirmi yıl memurluk yaptı. Emekliye ayrıldı ve İstanbul’da yaşıyor. Duygu yoğun şiirlerinde romantik ve başkaldırıcı kadın kimliği ile dikkat çekti. 2 şiir kitabı vardır:Taşra Kızının Deliceleri, Havva Çıkmazı.
Sayısını unuttuğum günlerce bekleyişten
ben yorgunum rıhtım taşları yorgun
ardarda gecen gemiler durmuyor bu limanda
duranlardan sen çıkmıyorsun.
Bil ki katıksız sancılara razıyım yokluğun olmasa
bil ki bir avuç biber gözlerime serpilen
Ellerimde soğumadı ellerinin izleri
durup şiirler yazıyorum yoluna.
İçimde sıkıntının en dayanılmaz şekli
kaçıncı kere saatleri susturuyorum
bensiz çözülüp, sensiz bağlanması yok mu halatların
Tükeniyorum.
(Bekleyiş Şiiri)

12. Lale Müldür (1956 – )

Liseyi Robert Kolej’de bitirdikten sonra şiir bursu alarak Floransa’ya gitti. Türkiye’ye dönüşünde birer yıl Orta Doğu Teknik Üniversitesi Elektronik ve Ekonomi bölümlerine devam etti. 1977’de İngiltere’ye giderek Manchester Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden lisans eğitimini tamamladı.
Belçikalı ressam Patrick Jacquart ile evlenerek Brüksel’e gitti ve bir süre orada yaşadı. Ayşe Arman’la 2002 yılında yaptığı röportajda manik depresif olduğunu söyledi:
“Yazdıklarım manik depresivitenin sonucu… diyemem! Zaten depresif dönemde pek bir şey yapılamıyor. Manik dönemde ise, kafama birlerce düşünce üşüşüyor, inanılmaz enejik ve yüksekte oluyorum, ne var ki hiçbir düşüncede derinleşemiyorum. Bütün evreni çözmüşüm gibi geliyor ama manik dönem geçtiğinde ‘‘Ben neyi bulmuştum?’’ oluyorum, hiçbir şey gelmiyor aklıma…”

lale-muldur
Lale Müldür’ün şiirlerinden çok yaşam tarzı ön plana çıkarılır. İçinde bulunduğu sosyal çevre, sınıfsal konumu ve yaptığı spekülatif açıklamalar, edebiyat tartışmalarında eserlerinden çok, kendisinin anılmasına neden olmuştur. Şiirleri İngilizce ve Fransızca’ya çevrilmiş, şair, Amerika’da yayımlanan bir Türk şiiri antolojisinde 80’lerde başlayan krizi aşan bir şair olarak anılmıştır. Ultra-zone’da Ultrason (2006) isimli şiir kitabı ile 2007 Altın Portakal Şiir Ödülü’nü almıştır.
Müldür, Yeni Türkü’nün bestelediği Destina adlı şarkının sözlerini nasıl yazdığını şöyle anlatır:
“Destina, benim küçükken çok sevgili kız arkadaşımın adıydı. Ve o kız sonradan öğrendiğime göre de havale geçiren bir tipmiş. Havale geçirdiği zaman yani bu hastalık oluyor kızda. O yüzden ben de eşim için yazmak istedim bir gece çok kendimi kötümser hissediyordum onun yanında, onunla birlikte olmaktan. Ve eşimin de en çılgın dönemiydi yani. Ben bu şarkıyı tuvalette yazdım.”
Dün gece sen uyurken
İsmini fısıldadım
Ve hayvanların korkunç
Öykülerini anlattım
Dün gece sen uyurken
Çiçeklere su verdim
Ve insanların korkunç
Öykülerini anlattım onlara
Dün gece sen uyurken
Yüreğim bir yıldız gibi bağlandı sana
İşte bu yüzden, sırf bu yüzden
Yeni bir isim verdim sana
Destina
Sen öyle umarsız uyusan da bir köşede
İşte bu yüzden, sırf bu yüzden işte
Yaşamdan çok ölüme yakın olduğun için
Seni bu denli yıktıkları için
Yaşamımın gizini vereceğim sana

13. Nilgün Marmara (1958 – 1987)

Nilgün Marmara’nın Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyat Bölümü’ndeki tezi şuydu: “Sylvia Plath’ın Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi”… Sylvia Plath’ın yalnızlığa ve hayata bakışı Nilgün Marmara’yı çok etkiledi. Yazgıları da birbirlerine benzedi. Plath 1963 yılında 30 yaşındayken Londra’da, Marmara ise 1987 yılında 29 yaşında İstanbul’da beşinci kattaki evinin yatak odası penceresinden atlayarak intihar etti.
Şair Ece Ayhan hasta yatağında 1999’da yazdığı ve henüz yayınlanmamış güncesinde, bir dönem aşk yaşadığı Nilgün Marmara için şunu yazdı:
“Muzip kadın Nilgün Marmara. Tezer (Özlü) ile birlikte bana muziplikler yapmaya bayılırdı. İkisi de aynı anda göğüslerini gösterirlerdi. Güzeldi…”
nilgun
Kızıltoprak’taki evine Ece Ayhan, Cemal Süreya, Edip Cansever, Tomris Uyar, İlhan Berk, Cezmi Ersöz, Orhan Alkaya, Küçük İskender gibi edebiyatçılar gelirdi. Pazar günleri fırında tavuk budu yapmalarından dolayı bu buluşmalarına but partisi adını verdiler. Nilgün Marmara bu günlerde şarkı söyledi, caz gırtlağı sesiyle. Cemal Süreya, Amerikalı yazar F. Scott Fitzgerald’ın ele avuca sığmayan karısı Zelda’ya benzetti onu. Adı “Çılgın Zelda” olarak kaldı.
Nilgün Marmara’nın şiirleri bir içe dönüştür. Kimi zaman şehrin karmaşalı, fakir ve pis yüzü kendini gösterse de şiirleri soyuttur. Onun şiirleri dış dünyaya açılan pencere değil, aksine kapanan kapılardır. Belki de bu nedenle ayna ve kendine dönük göz imgeleri şiirlerinde en çok tekrarlanan imgelerdendir.
Çok yalnızım, mutsuzum
Göründüğüm gibi değilim aslında
Karanlıklarda kaybolmuşum
Bir ışık arıyorum, bir umut arıyorum uzun zamandır
Aradıkça batıyorum karanlık kuyulara
Kimse duymuyor çığlıklarımı
Duyan aldırış etmiyor çekip kurtarmak istemiyor
Bense insanların bu ilgisizliği karşısında ilgiye susamışım
Ümidimi yitirmişim
Biliyorum bir gün dayanamayacak küçük kalbim
Arkamı dönüp inandığım ve güvendiğim her şeye
Veda edeceğim.
(Yalnızlık Şiiri)

14. Didem Madak (1970 – 2011)

1970 İzmir doğumlu şair Didem Madak, 90’lı yıllarda öne çıkan şiirleri ile çeşitli edebiyat dergilerinde adını duyurmaya başlamışsa da. Madak’ın özellikle son yıllarda giderek genişleyen bir okur kitlesine sahip olduğu söylenebilir.
İzdiham Dergisi’ne verdiği röportaja kulak verelim:
“Uslu, içine kapanık bir çocuktum ben. Ancak nedense birdenbire olmadık şeyler yapardım. İlkokul 1. sınıftayken evden kaçtım mesela. Lisenin bahçesine gidip ayaklarımı kırmızı balıklı havuzun içine soktum. İğde ağaçları vardı bahçede bir de. Beni akşama buldular. O gün annemden yediğim dayak beni epey idare etti.
13 yaşımdayken annem öldü. Hani bazı insanlara isimleri çok yakışır ya, işte annem o insanlardandı. İsmi Füsun’du. Annemden bana kalan tek miras bir sihirdir. Onu ne zaman özlesem hep bir şiir yazdım. Sonra 18 yaşımdayken bir daha evden kaçmaya karar verdim. Babama hitaben artık büyüdüğümü ve diğer bazı ehemmiyetli hususları belirten bir mektup yazdım. Sanırım kırmızı balıklı havuzu özlemiştim. Ancak bu kaçışımda bir daha eve dönmedim. Hatta evlenip kaçarak evlenen ilk şehirli kız unvanını aldım.

didem-madak
Boşandım. Pek çok işte çalıştım. Sekreterlik, anketörlük, pazarlamacılık, tezgahtarlık. Hepsinden de istifa ettim. Epeyce göçebe yaşadım, sadece iki valizim oldu. Bir yığın insan tanıdım. Ama hep yalnızdım. Bütün bu karışıklığın üstesinden gelmek için şiir yazıyorum.
Benim gibi sağı solu belli olmayan biri için ve bir göçebe için şiir iyi bir yol arkadaşıdır. Yerin yedi kat dibine de gitsen, göğün yedi kat üstüne de çıksan seninle gelir. Şiir imkansız bir şeydir, mümkün değildir, çaresizdir. Bunu hissediyorum ben hep onda kendi umutsuzluğumu buluyorum. Derdimi anlatmaya çalışıyorum ben. Patates baskısı yaparak derdimi anlatmam mümkün olsaydı, kuşkusuz öyle yapardım. Hem eğlenceli olurdu böylesi. Hem daha az zarar verirdim kendime.”
Diğer bir söyleşisinde erken öleceğini bilmiş gibi “Obur bir şiirim var, hayatımı yiyor durmadan”, “Az sonra ölecek birinin gözleriyle dünyaya baktığımızda hayatın her yerinden şiir fışkırdığını görürüz” der.
Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım
Bilmiyorsunuz. Darmadağın gövdemi
Çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum.
Karanlıkta oturuyorum. Işıkları yakmıyorum.
Çalar saat zembereği boşalana kadar çalıyor
Acı veren bir sevişmeyi hatırlıyorum.
Bir bıçağın gereksiz yere parlaması bu.
Yıllardır kendini bulutlarda saklayan illegal bir yağmurum.
Bir yağsam pahalıya malolacağım.
Ben bir bodrum kat kızıyım bayım
Yalnızlıktan başka imparator tanımaz bodrumum
Bir süredir plastik vazolar gibi hiç kırılmıyorum
Fakat korkuyorum. Birazdan da
Kırk üç numara ayakkabılarınızla
Bahçede oynayan çocukların üstüne basacaksınız
Bu iyi olmaz bayım!
“Gün akşam oldu” diyorum
Ekmek kırıntıları atıyorum kuşlara
Cam kırıkları yiyorlar
Rüyamda; bir kase dolusu suyun içinde
(Çiçekli Şiirler Yazmak İstiyorum Bayım Şiirinden)

15. Birhan Keskin (1963 – )

Otobiyografisine şöyle başlıyor:
“22 Aralık 1963. Kırklareli, Demircihalil. Trakya’nın ayaz gecelerinden biri. Bir yatsı ezanı vakti. İki erkek çocuğundan sonraki kız çocuğu. İyi ki doğmuşum, yoksa Gürhan (benden iki buçuk yaş büyük, abi) epey bir süre daha kız elbiseleri içinde büyüyecekti…”
Aynı otobiyografiyi şöyle noktalıyor:
“İlkokulun ilk yılı, sol elimi iple bağlıyor öğretmenim. Sağ elimle yazmalıymışım. Okulu sevemedim, bu kır saçlı öğretmeni de. Kaçıyorum, annem geri getiriyor tekrar. Uzun sürdü. Okumayacak bu çocuk diyorlar. Üçüncü sınıfta elimi bağlayan öğretmenden kurtuldum. Sonrası daha kolay olmaya başladı. Bizimkileri yalancı çıkarttım, okudum, yetmedi yazdım da.”

birhan-keskin
Birhan Keskin’in Gülten Akın çizgisini sürdürdüğünü, şiiri algılama ve yorumlama biçimi olarak onu özümsediğini söyleyebiliriz. Birhan Keskin, şiir ne yapmalı sorusunu şöyle yanıtlıyor:
“Sabahları okula giden çocukların ellerinden tutmalı, kızların saçlarını karıştırmalı, otlar, kuşlar, hayvanlar yetiştirmeli, küçük sokaklar, evler, alanlar kurmalı, ıssız dağları şenlendirmeli, kervanlara yol göstermeli, deniz kıyılarına inmeli, sokaklarda dolaşmalı, böcek koleksiyonları yapmalı, kitaplara girmemiş otların elinden tutmalı, gazete okumalı… Akşamları işçilerin evlerine inmeli, onlarla sofraya oturmalı, kadınlara beyaz güller armağan etmeli, yeni çayırları sulamalı, Allah’a Ölüm’le yarenlik etmeli, çırılçıplak dolaşmalı, çırılçıplak olmalı.”
Keskin, en temel insanlık dertlerinin (1) ayrılık, (2) yoksulluk, (3) ölüm olduğunu; bu zamana kadar ilk ikisi hakkında yazdığını, son bir yılının da en çok ölümlerle geçtiğini düşündüğünde bundan sonra ölüm hakkında yazabileceğini tahmin ettiğini söylüyor. Ölümle ilgili olarak daha önce hiç yazmamış olmasının sebebini, en büyük korkusunun ölüm olmasına bağlıyor. Çocukluğunda hep babasının ölecek olmasından korkarmış. Dizelerine ölümle ilgili bir şeyler yazsa bile o dizeleri hep sonradan çıkarırmış. Yedi yıl önce babasını kaybetmiş:
“Babamın öleceğinden çok korktum ve sonunda öldü, e ben de öleceğim.”
Sevgilim sabahın erkenini seviyor,
ben geceyi ve esmerliğini onun,
o dorukları seviyor, korkuyor bundan
ben rüzgarla buluşan tepeyi, tuhaflığı,
ona bir yeşil gülümsüyor,
ben, hayatı delice sevdiysem nasıl,
diyorum, seni de öyle.
O kendi boşluğunda oyalanan günlerde
canı sıkılan bir çocuk gibi uyuyor,
ben göğe bakıyorum geceden,
kendi çukurunu bulmuş deniz gibiyim
diyorum, yanında,
o sabahları eğilip öpüyor denizi.
Çıplağın çıplağımda, rüzgarın dağımda olsun,
esmerliğin gecemde, öyle kal.
“Bulutlara bak, gidiyorlar, hızla” diyorsun,
yağmur bir yalıyor yüzümü,
bir duruyor. Sabahları eğilip yüzüme
öpüşün geçiyor bir, bir duruyor aklım.
Su ve rüzgar, dağ ve doruk, sonsuz hepsi,
oysa camdaki sardunya gibi üşür
bana biçtiğin ömür, ölüm geliyor aklıma bir
bir, çıplağın çıplağımda.
Rüzgarın dağımda olsun esmerliğin gecemde
öyle kal, sana sonsuz sarıldığımda
(Aşk Şiiri)
Radikal Kitap, istanbulkadinmuzesi.org, Mehmet Öklü, K Dergisi